6 Nisan 2012 Cuma

DEM




    
                                                          
                                                                                              (05/09/2011-photographed by me)
                                                                        DEM

     Gönül meskeninden, dert mezhebine yükseldik. Susmalar biriktirdik. Niyeti anladık. Uzaklaştık. Böyle böyle yalnızlaştık… Zamanın bir masa dolusu dostla keyifle geçirilen bir zaman olmasını en çok biz istemiştik amma velakin istemek oldurmaya kadir değil. Güvenmek, birini sevmek söz konusu ise, kalpten tez çıkarmak, sevdiğimizin ellerine bırakmak istediğimiz yegane duyguydu. Öyle çok sevdik ki ekmeği bütün verdik, paylaşmayı bilemedik. Giden bizden gitsin, deniz tükenmez dedik, kendimizden yol aldık. Bilmeden yorduk kalbimizi. Belki sevgiyi idareli kullanmak diye bir seçenek de vardı, çok severken göz ardı ettiğimiz... Gönülde her masayı dostlar için kurduk, ama o masadan ya aç kalktık ya da tek başımıza yedik. Çünkü insanlar ya suretti, ya da iyi birer hayat figüranı. Telaşlı rengarenk bir hayatın içinden yelkenlerimizle ilerlerken, üzüldüğümüz zaman, dermanını yine dostta aradık, bir kez daha yanıldık. Oysa başını yalnızlığın omzuna yaslayıp, dem bu demdir demek sonunda ölüm olduğunun düşüncesinin rahatlığına sığınmak gerekti.
    Yükün çoğu bizim omuzlarımızda kaldı, derdimizi bir tek validemiz anladı. Dostlarımız, özünde hep sever göründüler, üzüntülerimizi göremeyecek kadar yüzeydeydiler bazen o görünmeyen yaşlar kirpiklerimize bulaşmadılar. Susarak neler anlatmaya çalıştık anlaşılamadan sessizce uzaklaştık. Bazı dostlarımız bizi hiç yanıltmadı ama en çok da yanılmamak kırdı bizi, emek verirken tek hayalimiz beraberce yaşanacak samimiyete/doğruya inanmaktı, ama gerçekler gün yüzüne çıkalı doğrular yolunu karıştırdı.
    Kim geldiyse kapıda bırakmadık, gerektiği gibi hem hayatımızda hem kalbimizde ağırladık, serbestlikle sevdik, ciddiyetle saygı duyduk ve muhakkak önemsedik,anlamaya çalıştık. Kimileri daha kıymetliydi onlara kendimizi de anlattık, ve en yakın gördüklerimizin de göğsüne yatıp ağladık.
     Yaşadıklarımızı yazılarımızda demledik. Hayal kırıklığının tadı acıydı. Bu sebepten vefat edenler oldu hisler hanesinden. Vefa ile vefat sözcüklerinin arasında bir harf olması tesadüf değildi. Yine de gidenin arkasından ‘canın sağolsun’ denildi. Hafif bir tebessüm güçlü bir duayla yola devam edildi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder