Aşktan , sevilmekten korkan ve sevildiği insanın yanından arkasına bakmadan kaçan onlarca insan tanıyorum. korkak zavallı yüreksiz ve evet sevmeyi ve değer vermeyi bilmediği için kimsesiz ! herşeyi yaptığını zanneden ama yaptığı herseyde sıradan kalan sadece yaptıgı reklam kadar olan insanlar. İyi tanırım onları dünyanın kendileri etrafında döndüğünü zannedip mutlu olurlar sürekli onları seven birsürü insan olduğunu söyleyip gercek anlamda hiçbirine yakınlaşmaya cesaret edemezler . Çünkü onlar da bilir ki kime yaklaşsalar yakinlaştıkları insan için sıradan olurlar ve o insan bir süre sonra sıkılıp uzaklaşır. O yüzden Facebook'ta 1000 tane arkadaşı olan ,sürekli telefonu çalan, hep meşgul hep yapacak bir işi olan onlarca aktiviteye katılan , herkese yakın davranıp , heryere yetişmeye çalışıp gerçek dostlarına ve ailesine gerekli özeni göstermeyi ihmal eden bu insanlar hayatları boyunca değer oranlarını dengeleyemez, hayalleri ve yapmak zorunda oldukları arasında sıkışıp kalırlar. Bu yüzdendir ki popüler insanlardan ziyade yalnız insanları daha sıcak ve daha samimi bulurum. Çünkü bilenler için yalnızlıkta çok hayırlar vardır. Ve insan iç dünyası yerine dış dünyasında kalabalıklaştıkça sadece yalnızlaşır. | Duygu Balıkçı
27 Kasım 2012 Salı
YALNIZ
Aşktan , sevilmekten korkan ve sevildiği insanın yanından arkasına bakmadan kaçan onlarca insan tanıyorum. korkak zavallı yüreksiz ve evet sevmeyi ve değer vermeyi bilmediği için kimsesiz ! herşeyi yaptığını zanneden ama yaptığı herseyde sıradan kalan sadece yaptıgı reklam kadar olan insanlar. İyi tanırım onları dünyanın kendileri etrafında döndüğünü zannedip mutlu olurlar sürekli onları seven birsürü insan olduğunu söyleyip gercek anlamda hiçbirine yakınlaşmaya cesaret edemezler . Çünkü onlar da bilir ki kime yaklaşsalar yakinlaştıkları insan için sıradan olurlar ve o insan bir süre sonra sıkılıp uzaklaşır. O yüzden Facebook'ta 1000 tane arkadaşı olan ,sürekli telefonu çalan, hep meşgul hep yapacak bir işi olan onlarca aktiviteye katılan , herkese yakın davranıp , heryere yetişmeye çalışıp gerçek dostlarına ve ailesine gerekli özeni göstermeyi ihmal eden bu insanlar hayatları boyunca değer oranlarını dengeleyemez, hayalleri ve yapmak zorunda oldukları arasında sıkışıp kalırlar. Bu yüzdendir ki popüler insanlardan ziyade yalnız insanları daha sıcak ve daha samimi bulurum. Çünkü bilenler için yalnızlıkta çok hayırlar vardır. Ve insan iç dünyası yerine dış dünyasında kalabalıklaştıkça sadece yalnızlaşır. | Duygu Balıkçı
13 Eylül 2012 Perşembe
EKSİK ŞİİR
EKSİK ŞİİR
Bir şiir eksik
hayatımda hangi dizeyle başlayacağımı bilemediğim. Kitaplar karıştırıyorum,
okudukça bulamıyorum. Kilometreler hatta şehirler katediyorum ilerlediğimi fark
etmeksizin yok yine yok bulamıyorum ve çok zorlanıyorum. Bu dünyaya seçme
şansım olsaydı seçeceğim bir yer olmazdı desem çok mu kendini beğenmiş dersiniz
bana? Oysa ben zariflikten zerre kadar nasibini almamış bu dünyada yaşarken ve
incinirken kimseye çok kabasınız demiyorum. Demiyorum ve kimseyi
yadırgamıyorum. Mesela bugün güzel ülkemde terörden kaç kişi ölmüştür diye
gözlerimi açtığımda yatağımdan kalkarken “3-5 şehit için ortalığı ayağa
kaldırmanın alemi yok” diyen devlet adamlarını yadırgamıyorum. “Bir ülkeyi
tanımak için o ülkedeki ölüm şekillerine bakın” diyen Albert misali ; elektirik
çukurlarına düşen, töreden dolayı öldürülen, kendini pikaçu zannederek
balkondan atlayan, pek faydalı biber gazından zehirlenen insanlara üzülmüyor;
hatta bunlara tebessüm bile ediyorum. Çünkü artık yaşadığım ülkede bir şeyleri
fark edenler için yaşamak sadece incitici. İnsanlar kendilerine dayatılanlara
eyvallah diyerek onlar için çizilmiş çemberlere yerleştikleri sanarak orada
sıkışıp kalıyorlar. Hal böyleyken bir şiirinde kendini iskemle zanneden Müjdat
Gezen’den bir dizeyi “Ama çok dikkatli olalım şemsettin, sen de fark ettin,
zaman kötü! En iyisi biz işi deliliğe vuralım” dizesini hatırlamadan
edemiyorum. Şu meşhur kral hikayesi geliyor sonra aklıma ; zamanında bir kral
fal baktırır ve falında gördüğü üzere falcı belli bir süre sonra şehrin
sularının değişeceğini ve bu sulardan içen herkesin deli olacağını söyleyerek
kralı uyarır. kral hemen tüm saray halkına yetecek kadar su depolar ve o gün
geldiğinde halk suyu içerek delirir, saray ahalisi ise o sulardan içmediği için
akıllı kalır. Ama zamanla kral bu deli halkı yönetmekte zorlanır ne yapsa
onlara söz geçiremez ve son çareyi gidip halkın suyundan içerek deli olmakta
bulur. Kısacası öyle tutuklu gazetecilerin hücrelerinden yazdığı köşe
yazılarının yer aldığı sınırlı sayıda gazetecide satılan gazeteleri bulup
okuyup ; ya da bir Banu Avar vardı sınırların ötesinde diye kaliteli bir iş
yapardı birden yok oldu( edildi) diye düşünüp araştırmaya gerek yok , bunları
anlamanın üzülerek söylüyorum ki artık bir faydası yok. Tüm bunlara susuyorken bu insanlardan basitçe
insani duygular beklemekse sadece gaflet..
6 Haziran 2012 Çarşamba
AŞKLA KARIŞIK ÇOCUKÇA
(Photographep by me :)
İnsanlar hep anlaşılmayı bekliyorlar, anlamayı denemeden hem de. Birileri hep onların yanında olsun onları desteklesin, sevsin, sarsın , saklasın. Fedarkarlık zor zanaat. Olduğu gibi tanıyacaksın seveceksin, karşındaki insanı hayalleriyle kabul edeceksin , eğer onun hayalleriyle aynı kefeye sığamadığını hissediyorsan, yeni bir kefeye geçip hadi tercih et demenin anlamı yok. Usulca toplayacaksın eşyalarını hissettirmeden yol alacaksın. O kendi hayat çizgisinde ilerlerken emin ol yokluğunu farkettiğinde sadece senden anlayış bekleyecek ya da yanına çağıracaktır. Yolundan çıkıp da yanına gelecek kadar sevenini hiç görmedim bu hayatta. Cümleler yanıltmak için insanı; sağlamasını yapamıyorsan eğer davranışlarınla hiç doldurmayacaksın o sözlerle ağzını boşuna. Rüzgar gibi esen duygularla dağıtmayacaksın kimsenin aklını. Sen elinden geleni yapmana rağmen her geçen gün yaptığı hatalarla kalbini kırgınlıklara mesken tutan insanlar- istedikleri kadar sana inanıp sevdiklerini söylesinler/sen istediğin kadar onları sev- seni bir kere yalnız bıraktıktan sonra bir daha elini uzatıp da inanarak yardım isteyebileceklerinden olacaklar mı? Sureti aynı, aslı değişmiş , senden geçmiş uzaklaşmış gitmiş.. Geçmişe yakın gelen hislerle şimdinin uzağını tanımlayamamak kalbine; ışığın bile kaybolduğu o karadelikte, karanlığın üstünlüğünü kabul etmek gibi. Sen çocuk gibi aşkla karışık sevmeye devam ettikçe her güzel dediğini gönlüne sığdıramadıkça bunlar olağan , iyisi mi sen içindeki çocuğu büyüt diyesim var ama ne mümkün onu da yapabilmek. En iyisi rüzgarlı bir balkonda , kitabını açıp okuyabilmek... Gel yalnızlığım, insanlarla haşır neşir olmak bize göre değilmiş, bir kez daha anladık. - Ben sana demiştim çok acımasız insanlar... ;)
3 Mayıs 2012 Perşembe
biraz yağmur, biraz muhabbet..
(photographed by me :) / İstanbul,2012 |
Gecede biraz deniz, biraz yağmur, biraz muhabbet, bir de kahve var tabi :) Hani canın sıkkın olur da anlayamaz ya kimse seni "neyin var?" sorularından geçilmez ortalık herkes teşhis koymaya çalışır sana, "hasta diyen, mutsuz diyen" sen sustukça çoğalır alternatifler... Sen onları anladığın,aradığın zamanlarda hep yanında olup seni seven arkadaşlar, anlayışa ihtiyacın olduğu zamanlarda hala ve hep anlayışı onlar bekledikleri için bir türlü durup da seni anlamayı başaramazlar. Sen düşünürsün, ararsın, birsürü şeye eyvallah dersin. Bir yerde sen de yorulursun,insansın en nihayetinde, bir süreliğine durmak istersin. İnsanlar çok arsız dostum -burada biri vardı beni anlardı, acaba şimdi onun neyi var?, beni mutlu etmek için uğraşırdı, acaba o neyle mutlu olur?- demezler, senin için herşeyi yaparımcılar sana alınıp, sırf ilgileniyormuş gibi yapmak için ara sıra mesaj atıp, kendi hayatlarına devam ededursun; birisi/birileri çıkar, sesinden anlar neyin olduğunu ve sana tam da neyin iyi geleceğini bilir, sana sormadan nazlamana bile izin vermeden tutar kolundan çeker götürür. Bilirsin o insanın da kendi hayatı ve işleri vardır, ama o herşeyi bir kenara ayırabilir. Ve biz böyle insanlar sayesinde anlarız, gerçek dostluğun nasıl birşey olduğunu bize güzel sözler söyleyenlerden ziyade, bizi gerçekten sevenlerin ve anlayanların aslında bizimle olduğunu. Etrafında inanan,dua edenleri gördükçe değil, böyle insanlarla beraber oldukça inancın artar, yüreğin ferahlar. Ezberlenmiş dualardan ziyade kalbinden öyle güzel dualar,şükürler geçer ki sen bile inanamazsın dudaklarından dökülenlere... Bilirim ki bir insanı anlayarak sevmek onu gözü kara sevmekten çok farklıdır. Allah herkese onu anlayabilecek ve ona sabredebilecek güzellikte insanlarla bir ömür beraber olmayı nasip eder inşallah, Hayırlı cumalar, şefaat, dua ve şükür ile..
30 Nisan 2012 Pazartesi
1 mayıstan korkma
"1 mayıstan korkma. Ne ateist ne de komünist olursun. 1 mayısta seni sömüren düzene karşı, sahip olman gereken hakları savunursun." Bunun farkında olan tüm insanların "Emek ve Dayanışma Günü" çaresizliklerine ve onları inatla duymayan kapitalist düzenin maşası olmuş insanlara kadar ulaşabilen bir ses olur umarım. Birilerine destek vermek için ,illa onların içinde olmak,onlar gibi haksızlığa uğramış olmak gerekmez. Anlamak için başınıza gelmesini beklerseniz 'SON PAPAZIN İSYANI' ndan farksız olur haliniz. Şovenizm değil ama açık terörcü diktatörlüğün reaksiyonu olan ülke içi uçlaşmaların ve bir tarafçılığın doğru olduğu düşüncesine hiç bir zaman inanmayan ve bunu asla desteklemeyen bir insan olarak; bugün ülkelerde proletaryanın yaşadıklarına karşı yapacak bir şeyin olmamasını tam bir çaresizlik ve demokrasi yetersizliği olarak tanımlıyorum. Ülkelerde insanların birlikteliklerinin yüzdeleri azaldıkça, onlara yapılan haksızlıkların yüzdeleri artmaya devam ediyor. İçimizdeki insan sevgisinin her kötülüğün üzerinde olduğu; sinif, cins, ulus, eşitsizliğinin ortadan kaldırıldığı özgür, adaletli en önemlisi bir şeyleri savunurken / ya da karşı çıkarken insanların düşüncelerinin kanlarında boğulmadığı, bir düşünceye inanmanın karşılığının dayak olmadığı "1 MAYIS EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ" dilerim bugünün farkında olan herkese.
6 Nisan 2012 Cuma
DEM
(05/09/2011-photographed by me)
DEM
Gönül meskeninden,
dert mezhebine yükseldik. Susmalar biriktirdik. Niyeti anladık. Uzaklaştık.
Böyle böyle yalnızlaştık… Zamanın bir masa dolusu dostla keyifle geçirilen bir
zaman olmasını en çok biz istemiştik amma velakin istemek oldurmaya kadir
değil. Güvenmek, birini sevmek söz konusu ise, kalpten tez çıkarmak, sevdiğimizin
ellerine bırakmak istediğimiz yegane duyguydu. Öyle çok sevdik ki ekmeği bütün
verdik, paylaşmayı bilemedik. Giden bizden gitsin, deniz tükenmez dedik, kendimizden
yol aldık. Bilmeden yorduk kalbimizi. Belki sevgiyi idareli kullanmak diye bir
seçenek de vardı, çok severken göz ardı ettiğimiz... Gönülde her masayı dostlar
için kurduk, ama o masadan ya aç kalktık ya da tek başımıza yedik. Çünkü
insanlar ya suretti, ya da iyi birer hayat figüranı. Telaşlı rengarenk bir
hayatın içinden yelkenlerimizle ilerlerken, üzüldüğümüz zaman, dermanını yine
dostta aradık, bir kez daha yanıldık. Oysa başını yalnızlığın omzuna yaslayıp,
dem bu demdir demek sonunda ölüm olduğunun düşüncesinin rahatlığına sığınmak
gerekti.
Yükün çoğu bizim
omuzlarımızda kaldı, derdimizi bir tek validemiz anladı. Dostlarımız, özünde
hep sever göründüler, üzüntülerimizi göremeyecek kadar yüzeydeydiler bazen o
görünmeyen yaşlar kirpiklerimize bulaşmadılar. Susarak neler anlatmaya çalıştık
anlaşılamadan sessizce uzaklaştık. Bazı dostlarımız bizi hiç yanıltmadı ama en
çok da yanılmamak kırdı bizi, emek verirken tek hayalimiz beraberce yaşanacak samimiyete/doğruya
inanmaktı, ama gerçekler gün yüzüne çıkalı doğrular yolunu karıştırdı.
Kim geldiyse
kapıda bırakmadık, gerektiği gibi hem hayatımızda hem kalbimizde ağırladık,
serbestlikle sevdik, ciddiyetle saygı duyduk ve muhakkak önemsedik,anlamaya
çalıştık. Kimileri daha kıymetliydi onlara kendimizi de anlattık, ve en yakın
gördüklerimizin de göğsüne yatıp ağladık.
Yaşadıklarımızı yazılarımızda
demledik. Hayal kırıklığının tadı acıydı. Bu sebepten vefat edenler oldu hisler
hanesinden. Vefa ile vefat sözcüklerinin arasında bir harf olması tesadüf
değildi. Yine de gidenin arkasından ‘canın sağolsun’ denildi. Hafif bir
tebessüm güçlü bir duayla yola devam edildi…
5 Nisan 2012 Perşembe
HÜZÜN ARALIKLARI
( 24/03/2012 - Photographed by me :)
HÜZÜN ARALIKLARI
Hep mutluluk biriktirmeye çalışırken , nasıl oluyor da yürekler dolusu hüzün birikiyor hayatımda ve bunu bir türlü anlayamamışım , nasıl benim benim en büyük cahilliğim oluyor, hayret!
Dinleyerek, okuyarak ,anlayarak hep vakıf olmak istedim olana bitene, olmadı. Çocukluğum diz boyu , avuçlarımda onlarca kelime, sesim sessizliğime karışmış kesik kesik cümlelerimle, kocaman açıp gözlerimi tüm dikkatimle anlamaya çalışıyorum... Lakin boşuna. Belki yolu yarılamadım bile daha çok vaktim var gibi görünüyor ama çoğunu heyecanım alıp götürüyor. Hayallerim aklımdan da çok, ayıklayabildikçe ayık kalabiliyorum şairin dediği gibi. Gerçekliğini saklıyorum hafızamda. Bazen yokluğuna yoruyorum kafamı, tatlı bir ölüm gibi hislerim işgal ediyor beynimi, bu bir güç savaşı biliyorum. Beni kendi bedenime yabancılaştıran, kendi coğrafyamda kaybeden, benimle oyun oynayan sabırsız/arsız bir çocuk gibi masum... biraz buruk, yalnız kalmış annesini kaybetmiş çaresiz bir çocuk gibi gelişini bekleyişim...
Oysa çok da tanıdık bir güne uyanmıştım. Başucu kitabım, yarım kalmış kahvem ve kırmızı arabam hepsi haberdardı varlığından. Bölüşüyorken yokluğunu uykudan şimdi uyanmak her zamanki kadar tanıdık ve karanlıktı. Umursamaz bir deniz esintisi, içimi ürperten sesin, bana dokunduğu bilmez kelimelerin, hep arzu ettiğim sevgin, tüm bunlardan habersiz sakin gözlerin... Yokluk biriktiriyorum, yokluğundan hüzünbaz sorular süpürüyorum.
Mevsimin geldi yine yüreğime/ Benden adam olmaz bu sessizliğe karışmış hayallerle..
Gel yaklaş nefesin değsin kelimelerime, yaklaş... Tüm kelimelerden kokun dağılıyor izinsizce...
4 Nisan 2012 Çarşamba
HAYATIN FOTOĞRAFI
(Photographed by Murat Örnek)
HAYATIN FOTOĞRAFI
Güzel şeyler yaşıyor, vakti boşa geçirmiyorum anlamlı bir hayatın içini, değerli dostluklar insancıl davranışlar, özel anlarla dolduruyorum, istiyorum, bekliyorum, arıyorum... Ama hayat omzuma dokunup bana hatırlatmadan geçmiyor ; herşey geçicici sahip olduğun hiçbirşey yok diyor. Haklısın diyorum; yalnızım/ yakınsızım, herşey bitebilir herkes gidebilir alışmamak lazım, yaşama , bağlanmamak kimseye çünkü gerçek anlamda kimsem yok yanımda ve olmayacak da.. iki insan hatırlarım canım sıkıldıkça başka kimseler gelmez aklıma / aklıma gelse de yanımda düşmez bilirim. Profesyonel bir makineyle çekildiğinde daha güzel görünmesi gibi çek koy hayatını önüne ; insanların yarısından fazlası flu! Dostlarımız varmış güya hangisi kendi hayatından kafasını kaldırıp da yokluğumuzu farkeder ki veya hangisi bir çaba sarfedip ihtiyacımız olduğunda yanımızda olabilir ki? Ne nafile çırpınışlardır gülerken çekilmiş fotoğraflar ve ne kadar terkedilebilir duruyor içi sıfatlarla şişirilmiş mesajlar..
8 Mart 2012 Perşembe
kahve molası yazıları -2
( Photographed by me)
Ben sessizce ve sakince beklemeyi hep bildim, vazgeçmeyi de vazgeçip gitmeyi de... Hatta bazen öyle bir kaybolurum ki vazgeçtiğimde yavaş yavaş, doz doz, tozum bile kalmaz gittikten sonra... İnsanları çok severim, onlara değer veririm ama kalbimi kıranların yanından geri dönüşü olmayan yollar çizer de yol alırım. Canımı sıkan huzurumu kaçıranlar yüzünden yeri geldiğinde sevdiğim insanlardan feragat ettiğim çok olmuştur. Her şeyden önce huzurlu ve mutlu olmak tek çabam. Bilirim bugün beni seven de sevmeyen de yanımda olmayacak bir müddet sonra ,yalnız kalırım ama yine de insanlarla uğraşmam -insandır insanı günaha sokan, insandır birbirini yok etmek için savaşan- bu saatten sonra kimseyi kendime dert edemem. Tek başıma oldukça kalabalığım! zaten sığamıyorum zamana/mekana/ Hiç gerek yok "-mış" gibi yapmaya ben tek yakınlık bilirim o da Allah'a / Kimseyi kaybetmekten korkmam bu yüzden hayatta- Herkes her şeyi anlayacak bir zaman sonra / peki nasıl duracak insanoğlu yan yana /sizler usta mısınız bu kadar inanmadıklarınızı yaşamak konusunda /ben yeteneksiz bir oyuncuyum bu senaryoda /size nice oyunlar benden uzak tiyatrolarda... Ben O'ndan başka kimsesi olmayan bir insanım ,bu yüzden yalın, yalnız , yakınsızım her dem... Sabrım, doğruya olan sadakatim ,suskunluğum ve bu denli zamana ayak uyduramayışım bundandır, affola... -Duygu Balıkçı- 19.02.2012/00:10
kahve molası yazıları -1
Kimileri oturduğu yerden sever dostlarını kimileri hep birileri kendini sevsin diye bekler bazıları da sen sevmek istersin sana bir türlü izin vermez; ararsın telefonlarını açmaz sen ona yaklaşmaya çalıştıkça kendisi kaçar uzaklaşır sanki ...farklı birşey bulacaktır senden uzaklarda ! insanların çoğu birbirine benziyor; kırılmaktan korkuyor /iletişimsizlikten birbirini kaybediyor, en ufak bir kırgınlık yaşamaya görsün ona verilen bütün emekleri, paylaşılan tüm güzel zamanları,yaptığı fedakarlıkları unutup arkasına dönüp ilk bulduğuna sarılıyor ama o kişiyle de yaşayacakları bundan farklı olmuyor. İşte bu yüzden "kim sizi gerçekten seviyor, sizin için daha çok fedakarlık yap(tı)ıyor ,kim her fırsatta yanınızda ol(du)maya çalışıyor" bu konuda kafa yormalı ve o insanları kaybetmemeli... Çünkü siz mutluyken, siz onlar için birşeyler yaparken, yokluğunuzda acaba ne yapıyordur demeyen siz aradıkça telefonlarınızı açanlar onlar zaten sizin yanınızda olurlar bunun bir espirisi yok. İstedikleri kadar tatlım böceğim vb. sıfatları arka arkaya sıralayarak hitap etsinler bu insanlar size ve dost olduklarını söylesinler geliiir-geçerler! Siz yine sizi seven gerçek dostlarınızın yolunu tutarsınız. Allah bize her zaman aslı'nı suretinden ayırmayı nasip etsin , Bir de dostlarımıza gerekli zamanı ayırabilmeyi zira aksi durumda zaman bizi dostlarımızdan ayırabiliyor. Bazıları bunu anlamamakta ısrar ediyor ama ben yine de üzerime düşeni yapıp anlatmayı yolunu seçtim :) anlayanlara(!) sevgilerle... ;)
-Duygu Balıkçı- 07-02-2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)