30 Nisan 2012 Pazartesi

1 mayıstan korkma

"1 mayıstan korkma. Ne ateist ne de komünist olursun. 1 mayısta seni sömüren düzene karşı, sahip olman gereken hakları savunursun." Bunun farkında olan tüm insanların "Emek ve Dayanışma Günü" çaresizliklerine ve onları inatla duymayan kapitalist düzenin maşası olmuş insanlara kadar ulaşabilen bir ses olur umarım. Birilerine destek vermek için ,illa onların içinde olmak,onlar gibi haksızlığa uğramış olmak gerekmez. Anlamak için başınıza gelmesini beklerseniz 'SON PAPAZIN İSYANI' ndan farksız olur haliniz. Şovenizm değil ama açık terörcü diktatörlüğün reaksiyonu olan ülke içi uçlaşmaların ve bir tarafçılığın doğru olduğu düşüncesine hiç bir zaman inanmayan ve bunu asla desteklemeyen bir insan olarak; bugün ülkelerde proletaryanın yaşadıklarına karşı yapacak bir şeyin olmamasını tam bir çaresizlik ve demokrasi yetersizliği olarak tanımlıyorum. Ülkelerde insanların birlikteliklerinin yüzdeleri azaldıkça, onlara yapılan haksızlıkların yüzdeleri artmaya devam ediyor. İçimizdeki insan sevgisinin her kötülüğün  üzerinde olduğu; sinif, cins, ulus, eşitsizliğinin ortadan kaldırıldığı özgür, adaletli en önemlisi bir şeyleri savunurken / ya da karşı çıkarken insanların düşüncelerinin kanlarında boğulmadığı, bir düşünceye inanmanın karşılığının dayak olmadığı "1 MAYIS EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ" dilerim bugünün farkında olan herkese.

6 Nisan 2012 Cuma

DEM




    
                                                          
                                                                                              (05/09/2011-photographed by me)
                                                                        DEM

     Gönül meskeninden, dert mezhebine yükseldik. Susmalar biriktirdik. Niyeti anladık. Uzaklaştık. Böyle böyle yalnızlaştık… Zamanın bir masa dolusu dostla keyifle geçirilen bir zaman olmasını en çok biz istemiştik amma velakin istemek oldurmaya kadir değil. Güvenmek, birini sevmek söz konusu ise, kalpten tez çıkarmak, sevdiğimizin ellerine bırakmak istediğimiz yegane duyguydu. Öyle çok sevdik ki ekmeği bütün verdik, paylaşmayı bilemedik. Giden bizden gitsin, deniz tükenmez dedik, kendimizden yol aldık. Bilmeden yorduk kalbimizi. Belki sevgiyi idareli kullanmak diye bir seçenek de vardı, çok severken göz ardı ettiğimiz... Gönülde her masayı dostlar için kurduk, ama o masadan ya aç kalktık ya da tek başımıza yedik. Çünkü insanlar ya suretti, ya da iyi birer hayat figüranı. Telaşlı rengarenk bir hayatın içinden yelkenlerimizle ilerlerken, üzüldüğümüz zaman, dermanını yine dostta aradık, bir kez daha yanıldık. Oysa başını yalnızlığın omzuna yaslayıp, dem bu demdir demek sonunda ölüm olduğunun düşüncesinin rahatlığına sığınmak gerekti.
    Yükün çoğu bizim omuzlarımızda kaldı, derdimizi bir tek validemiz anladı. Dostlarımız, özünde hep sever göründüler, üzüntülerimizi göremeyecek kadar yüzeydeydiler bazen o görünmeyen yaşlar kirpiklerimize bulaşmadılar. Susarak neler anlatmaya çalıştık anlaşılamadan sessizce uzaklaştık. Bazı dostlarımız bizi hiç yanıltmadı ama en çok da yanılmamak kırdı bizi, emek verirken tek hayalimiz beraberce yaşanacak samimiyete/doğruya inanmaktı, ama gerçekler gün yüzüne çıkalı doğrular yolunu karıştırdı.
    Kim geldiyse kapıda bırakmadık, gerektiği gibi hem hayatımızda hem kalbimizde ağırladık, serbestlikle sevdik, ciddiyetle saygı duyduk ve muhakkak önemsedik,anlamaya çalıştık. Kimileri daha kıymetliydi onlara kendimizi de anlattık, ve en yakın gördüklerimizin de göğsüne yatıp ağladık.
     Yaşadıklarımızı yazılarımızda demledik. Hayal kırıklığının tadı acıydı. Bu sebepten vefat edenler oldu hisler hanesinden. Vefa ile vefat sözcüklerinin arasında bir harf olması tesadüf değildi. Yine de gidenin arkasından ‘canın sağolsun’ denildi. Hafif bir tebessüm güçlü bir duayla yola devam edildi…

5 Nisan 2012 Perşembe

HÜZÜN ARALIKLARI



                                                                                       ( 24/03/2012 - Photographed by me :)  
                                                                                            
                                                              HÜZÜN ARALIKLARI                        
                                             
    Hep mutluluk biriktirmeye çalışırken , nasıl oluyor da yürekler dolusu hüzün birikiyor hayatımda ve bunu bir türlü anlayamamışım , nasıl benim benim en büyük cahilliğim oluyor, hayret!
    Dinleyerek, okuyarak ,anlayarak hep vakıf olmak istedim olana bitene, olmadı. Çocukluğum diz boyu , avuçlarımda onlarca kelime, sesim sessizliğime karışmış kesik kesik cümlelerimle, kocaman açıp gözlerimi tüm dikkatimle anlamaya çalışıyorum... Lakin boşuna. Belki yolu yarılamadım bile daha çok vaktim var gibi görünüyor ama çoğunu heyecanım alıp götürüyor. Hayallerim aklımdan da çok, ayıklayabildikçe ayık kalabiliyorum şairin dediği gibi. Gerçekliğini saklıyorum hafızamda. Bazen yokluğuna yoruyorum kafamı, tatlı bir ölüm gibi hislerim işgal ediyor beynimi, bu bir güç savaşı biliyorum. Beni kendi bedenime yabancılaştıran, kendi coğrafyamda kaybeden, benimle oyun oynayan sabırsız/arsız bir çocuk gibi masum... biraz buruk, yalnız kalmış annesini kaybetmiş çaresiz bir çocuk gibi gelişini bekleyişim...
   Oysa çok da tanıdık bir güne uyanmıştım. Başucu kitabım, yarım kalmış kahvem ve kırmızı arabam hepsi haberdardı varlığından. Bölüşüyorken yokluğunu uykudan şimdi uyanmak her zamanki kadar tanıdık ve karanlıktı. Umursamaz bir deniz esintisi, içimi ürperten sesin, bana dokunduğu bilmez kelimelerin, hep arzu ettiğim sevgin, tüm bunlardan habersiz sakin gözlerin... Yokluk biriktiriyorum, yokluğundan hüzünbaz sorular süpürüyorum.
                Mevsimin geldi yine yüreğime/ Benden adam olmaz bu sessizliğe karışmış hayallerle..
                Gel yaklaş nefesin değsin kelimelerime, yaklaş... Tüm kelimelerden kokun dağılıyor izinsizce...

4 Nisan 2012 Çarşamba

HAYATIN FOTOĞRAFI


                                                                         
                                                                                         (Photographed by Murat Örnek)
                                                                       
                                                          HAYATIN FOTOĞRAFI

      Güzel şeyler yaşıyor, vakti boşa geçirmiyorum anlamlı bir hayatın içini, değerli dostluklar insancıl davranışlar, özel anlarla dolduruyorum, istiyorum, bekliyorum, arıyorum... Ama hayat omzuma dokunup bana hatırlatmadan geçmiyor ; herşey geçicici sahip olduğun hiçbirşey yok diyor. Haklısın diyorum; yalnızım/ yakınsızım, herşey bitebilir herkes gidebilir alışmamak lazım, yaşama , bağlanmamak kimseye çünkü gerçek anlamda kimsem yok yanımda ve olmayacak da.. iki insan hatırlarım canım sıkıldıkça başka kimseler gelmez aklıma / aklıma gelse de yanımda düşmez bilirim. Profesyonel bir makineyle çekildiğinde daha güzel görünmesi gibi çek koy hayatını önüne ; insanların yarısından fazlası flu! Dostlarımız varmış güya hangisi kendi hayatından kafasını kaldırıp da yokluğumuzu farkeder ki veya hangisi bir çaba sarfedip ihtiyacımız olduğunda yanımızda olabilir ki? Ne nafile çırpınışlardır gülerken çekilmiş fotoğraflar ve ne kadar terkedilebilir duruyor içi sıfatlarla şişirilmiş mesajlar..